8 Eylül 2010 Çarşamba

Geriye Kalanlar


Seni kaybedeli tam 1 hafta oldu. Beklemedim ansızın yitip gideceğini hayatımdan. Daimi neşenle benim için sen orada olduğundan emin olduğum sağlam bir dosttun.

Mail adresin duruyor orada. Sanki bir gün online olacaksın ve nickimle uğraşacaksın,yorum yapacaksın. Bir gün gelip ansızın Galatasaray ile dalga geçeceksin, Fenerbahçeyi öveceksin bana. Bekliyorum. Telefon numaranı silmedim,bir gün çalacak belki telefonum,veya bir yeni mesaj,doğumgünümde...

Gittin sanki giderken neşeni aldın götürdün bu dünyadan,hepimiz neşesiz kaldık. Hoşçakal güzel insan,seni özleyeceğimden emin olabilirsin.

24 Ağustos 2010 Salı

Her İnsan Evladı Kendi Kendinin Psikologudur!


Özünü annemden arakladığım bir fikir üzerine yazıcam bugün.

Anneme göre telkin gücü önemlidir, insan kendi kendisini telkin etmelidir. Bugün bunun üzerine düşündüm,haklı evet. Her ihtiyacınız olduğunda etrafınızda iyi insanları bulamazsınız hatta mevcut kişiler de bir gün gidebilirler. Takdir edersiniz ki bu dünyada kaç milyar insan varsa hepsinin de milyar tane derdi vardır. Evet zor zamanlarda insan kendisiyle başbaşa kalır demekki, anladık... Çoğu zaman da tecrübe ettik. Bu durumda başvuracağımız yer , o an belki de bizden daha beter durumda olan iç sesimizdir.

Bana kalırsa insan bu dünyada önce kendisini gözetecek. Tiksindirici derecede bencil olun demiyorum,blog falan demem karşınıza geçerim,hesap sorarım. Fakat duygu durumumuzu da koruyup kollasak hiç fena olmaz. Karşımıza seçenekler çıktığında içimizin son derece rahat olduğu bir şekilde kendi yararımıza olanı seçmemiz lazım (nasıl yapıcaz diye bana sormazsanız sevinirim). Bu da bir parça bencillikle olur bence.

Ben kendi adıma diyebilirim ki dünyadaki her küçük bir zerreyi kafama takıyorum. Kendim adına bunu dedikçe daha da kafama takmaya başladım. (işte psikolojide söylediklerimiz beyne bu şekilde oldukça tesir ediyor) E bu durumda kendimi psikolog olarak seçersem nasıl bir fayda olacak bana bilmiyorum. Fakat deneyip size de yazacağım dostlar.

Şaka bir yana, konuşalım kendimizle,bize bu dünyada bizden daha yakın kim olabilir ki? Önce sakinleştirin kendinizi,derin bir nefes alın. Problemlemlerin geçeceğini düşünmek iyi gelecektir. Best Wishes.

22 Ağustos 2010 Pazar

Pazar Yazısı


Takip ettiğim çoğu köşe yazarı hafta içleri ciddi konularda yazar, pazar günleri ise daha sevimli ve okurken sizi fazla yormayacak tarzda konuları tercih ederler. Bense bugün pazar yazımı ciddi bir konudan seçmek istiyorum. Bugünkü konum dedikodu. Kaç yıldır canımı yakan, günahından korktuğum,sosyal kabusum olan dedikodu.

Sözlük anlamına göre dedikodu,başkalarının kişisel ve özel konuları hakkında yapılan konuşmalara deniliyormuş. İrdelemek gerekirse, bizi ilgilendirmeyen konularda konuşuyoruz genelde. Bu konular çoğu zaman söylenti olmakla birlikte, konuşulan konuların gerçek olmasının da ne konuşana faydası var ne de konuşulan kişiye. Esasen asalak ilişki de denilebiliyor buna çünkü dedikodunun karşımızdakine çeşitli zararları olabiliyor.

Bu zararlar;örneğin duygu durumlarının zarar görmesi olabilir. Hakkında konuşulan kişinin öncelikle hayatını istediği gibi yaşama hakkı var ve eğer mutluysa kimseye hesap vermek gibi bir yükümlülüğü yok kendisi dışında. Bu durumda siz kalkıp kendisinin hatalarını veya kendisinin hayatında yanlışlık olarak yorumlayabileceğiniz çeşitli olayları bir başkasıyla konuşarak kendi egonuzu tatmin edersiniz -bir yere kadar- fakat hiç düşünmez misiniz ki bu durum karşınızdaki kişinin güven duygusunu zedeleyecek...

Bir diğer vaka ise moral erozyonudur.Dedikodusu yapılan insanda moral falan kalmaz. Yazık günah değil mi efendim bu kişiye de? Sen hayatını nasıl yaşıyorsan o da öyle yaşayacak.

Bir diğer absürd gerçeklik şudur ki dedikodu yapmıyorum diyen insan yalancıdır. E ben şimdi bu yazıyı yazıyorum,canıma tak etti artık da ondan yazıyorum. Profesörün biri demiş ki eşinizle dedikodu yapın,sizi yakınlaştırır. Öyle yakınlaşmaya yakınlık mı denir,samimiyet mi denir,ne denir tartışılır. Kınamayın efendim kınamayın,bir kişiyi bulunca da oturup öbürünü çekiştirmeyin. Dünya halidir ne olacağımız belli olmaz.Günahından da korkun azıcık, bırakın içinizde dursun. Kendinize de zarar verirsiniz.

Bu yazımdan sonra ödülü haketmiş gibi oturup beklemicem ben de. Kendimi kasıcam vallahi de billahi de susucam. Bıkmış bir genç kızın hezeyanıdır bu blog. Mutlu kutlu pazarlar olsun.




21 Ağustos 2010 Cumartesi

Olanlar oldu...

Aman blog dostlarım,canım blog dostlarım. Olanlar olduu!! Yakalandım :( İtülü dostlarımdan bir tanesi sonunda buldu bu blogu,oysaki kendisinden gizli onu çekiştirme planlarım vardı blogda,olsun ne yapalım. Sayfamı güzelleştirdikçe ona söyleyecektim,vallahi bak. Evet biliyorum inanmıyorsunuz bana:( Ben de arada sırada kendime inanmıyorum,inanamıyorum. Hiiiiç sorun değil.
Madem yakalandık,ben bu blogu ona ithafen yazmak istiyorum.Hem onu çekiştiriyorum (!) diye,hem de doğumgününe 2 gün kalması münasebetiyle :) (bilirsiniz,ilhamın ne zaman geleceği belli olmaz,doğumgününden önce,doğumgünü vakti,doğumgünündan sonra ya da hiç gelmez; kendisi biraz kaprislidir)

Bazı insanlar vardır,sadece varlıkları yeter hayatınıza ki kendisi varlıktan ötedir benim için. Güvenmeyi sorun ettiğim şu günlerde, benim için güvenli bir sığınaktır. Kendisi sık sık ara vermeye çalıştığımız fakat beceremediğimiz (!) naçizane dostluğumuzda, bana yıllardır katlandığı için Nobel Barış Ödülünü hakediyor bence:) (bu doğumgünü blogu fazla havalı oldu,ben de katlanıyom ona bana da versinler ödül.)

Büyüdük artık sevgili dostum :) (ister misin büyüdün de beni bırakıp İspanyalara gidiyorsun muhabbeti yapayım) Güzel büyüdük,birlikte büyüdük,bazı şeyleri aynı anda yaşadık,bazı şeyleri birbirimize yaşattık,desteğin benim için çok önemliydi ve hala da önemini sürdürmekte. Geriye dönüp baktığımda anılarımın içerisinde olman beni çok mutlu ediyor ve gerçekten doğduğun için minnettarım. (nurtiş teyzeye de selamlar)

İyiki doğdun sevgili dostum Baybi, iyiki varsın ve iyiki benim dostum oldun. Çok seviliyorsun.


1 Ağustos 2010 Pazar

Kız Milleti

Aaaa bayılırım klişelere. Hayatta en çok yaptığım şey de 2-3 erkekle bir araya gelip kızları çekiştirmektir. Aman efendim ben böyle sorunlu yaratıklar da görmedim ömrümde.

1.Herşey kendi istedikleri gibi olsun isterler.

2.Kıskanç farelerdir. Hiç mutluluğunu falan istemezler. Bir sınav mı kazandın? Senden kötüsü yok. Güzel bir ilişkin mi var? Defol,öl daha iyi. Sağlam arkadaş ortamın mı var? Gözüne gözükme bu kızların.

3.Sana birşeyi yapma derler,gidip kendileri yaparlar. Mesela biriyle çıkmak ne kadar gereksiiiiiz,ne kadaaaar alçaltıcııııııı. Sonra gidip kendileri 2-3 yıl avam ilişki sahibi olurlar. Çocuk için karşı cinsten arkadaslarını satarlar,bir de üzerine facebook hesaplarını kapatıp internetle ilişkilerini keserler. Kardeşim madem çıkıyosun, bari asosyal etme kendini alemde.

Bu kızların problemleri saymakla bitmez.Ama itiraf edeyim tırnaklarım kırılırsa ben de derin bir üzüntü duyuyorum. Evet. Gerçekten üzülüyorum yani. Prensip olarak artık uzak duruyorum kızlardan. Benim sadık yarım ablalarımdır. Bu cümleyi daha sonraki bloglarımda detaylıca açıklamak niyetindeyim. Öperleer.


İnsomniyamı tetiklemeyin rica ederim

Yahu yazlık yerdeymişiz tamam anladık da,gece yarısı 4e kadar eğlence mi olur ama??

Düşüncesizlik örneği sergileyen sevgili komşularıma sesleniyorum. Bu kadar olmaz ama yani. Beleş içki bulunca hemen yumulmuşsunuz bakıyorum,hem de 3aylardayız amanınn.. En çok kafama takılan şeylerde yaptınız hatalarınızı,9 kusurlu hareket bunlar yani. Uykuma mani olmak bunlardan bir tanesi. Ne oluyoruz eğlence düşkünü yaratıklar? Dengenizi mi şaşırdınız yav? Maşallah Silivride Sodom ve Gomore'yi yaşattınız,sağolun. Yakup Kadri sizi seviyor.

Pardon efendim neyi kutluyordunuz? Nişan mı oldunuz,düğün mü oldunuz? Yoksa bir üniversite mi kazandınız? Gidin yatın yazıktır günahtır. Dün gece hem melotonin salgınızı kaçırttınız,hem de bize kaçırttınız. Melotoninle birlikte keçilerim de kaçmış gördüğünüz gibi.

Aşk ve Gurur!

Bay Darcy beni sinirlendirdi çok. Beyefendi sen niye gidip milletin aşkına karışırsın anlamam ki? Böylelerine de sinir olurum, kendisi bir şey beceremez,bir de çok biliyormuş gibi gider halt karıştırır. E tabi burnu düşse eğilip almayacağından, en ufak bir suçluluk da duymaz. Çooook sinirlendim,çok.
Aşk ve Gurur adlı kitaptan bahsediyorum,sayesinde insomnia derdimi unuttum. Oturdum okuyorum,ilk defa bir klasik bu kadar sardı beni. Elizabethciğime de yazık, ablası üzülüyor diye dertli. Bilmez miyim nasıl bir duygu olduğunu??! Belki de en iyi ben bilirim.
Kitabın henüz ortasında olduğum için belli yerlere kadar sinirlenebiliyorum,dizi ve kitapları bu kadar derin yaşamamla ünlüyümdür.Sorarsanız söylerler size İtülü gençler. (bkz:önceki blogum)
Kitapta ilk başta sevdim Bay Darcy'yi. Aferin dedim,akıllı adammış,herkese tedbirli yaklaşıyormuş dedim. E tabi bide Bayan Bennet var sinirlendiğim.Yahu sen kız annesisin,insan biraz ağırdan satar kendini canım. Ne kadar acizce bir de,kızları evde kalacak korkusuyla yaşıyor. Hal böyle olunca Bay Darcy'yi haklı bulmuştum tabi,bu kadına karşı kim hoşgörülü olur diye..
Ama yok,abarttı Bay Darcy. Kitap bitene kadar gözüme gözükmese iyi olur.



31 Temmuz 2010 Cumartesi

Değişik.!

Efendim sizler için ilk olarak ne gözlemlesem ne gözlemlesem dedim,gözlemleyebileceğim en iyi şeyi seçtim: kendimi. Evet,kendimi.
Bendeniz yazıcam yazıcam merakıyla oturdum şuraya,bir saattir siliyorum siliyorum yazıyorum. Arkadaşlar benim için bir bölüm açacaklarmış İtüde,organizmamı inceleyeceklermiş.Sağolun,varolun da nasıl olacak o iş? Henüz bir kaşifim bulunamadı,zira bazen kendim de 5e bölünerek kendimi anlamaya çalışıyorum,yok ı ıh.Neyse bekliyoruz merakla tabi.
Ben böyle kararsız bir şekilde ilerliyorum hayatta. Öyle ki bazen dengesiz denilecek şekilde. Öyle ki,kararlarım dakikada bir değişiyor. Öyle ki,o bir ece.
Bu yazdıklarımı da silmemek için kendimi kasıyorum.
Öyleyse aranıza hoşgeldim,beni sevin.