15 Mart 2018 Perşembe

Gazi Mustafa Kemal Atatürk - İlber Ortaylı


Biliyorsunuz Türkiye’de yapılan anketlerde genelde en güvenilen ünlü Seda Sayan falan çıkıyor. :)) Belki ünlü kategorisinde yer almıyor ama benim için de bu ülkede yaşayan en güvenilir kişi İlber Ortaylı. Kitabı beğenmekten öte, bitirdikten sonra bana bir rahatlama geldi. Çünkü İlber Hocamız bu ülkedeki Mustafa Kemal sevgisinin kolay kolay bitmeyeceğini ve onun belki de tüm dünyadaki diğer liderlerden farkını çok güzel ifade ediyor.

Bu kitabı alırken aslında Mustafa Kemal’e güzellemeler yapan, içi boş klişelerle dolu bir kitap almadığımın farkındaydım. Piyasadaki kitaplardan çok farklı olduğu zaten fark ediliyordu, çünkü yazarı malumunuz. Bir diğer korkum ise İlber Ortaylı’yı anlamak meselesi. Aslında kendime güvenirim böyle konularda ama kendisini anlamak zor, o yüzden tane tane ve sindire sindire okumak yapacağınız en iyi iş olur.

Bence Türk çocukları olarak en büyük eksiğimiz tarihimizi bilmemek. Kitapta da açıkça ifade edilmiş. Bizim üniversiteden mezun olana kadar öğrendiğimiz tarih, aslında eski nesilin sadece ortaokul sonuna kadar öğrendiği tarih bilgisine eş değer… Bunun sebebi bence eğitim sistemi ve sıkıcı hocalarımız da olabilir. Sonuçta bilgileri çok yüzeysel öğrendik, yer yer ezberlemek zorunda kaldık çünkü notlarla korkutulduk. Ve şimdi bu bilgilerin kaçı aklımızda kaldı o da tartışılır. Belki de tarihi daha etkileyici bir şekilde öğrenebilir miydik , bilmiyorum.

Sonuç olarak kendi arzum ve de rızamla ben yakın tarihimize ışık tutan bu güzel kitabı aldım ve okuyorum. Bu kitap sadece Mustafa Kemal’i anlamak için değil , o dönemin huyu suyu ve alışkanlıklarını öğrenmek için de iyi bir rehber. Şu ana kadar okuduğum kadarıyla aslında kronolojik bir Mustafa Kemal biyografisi değil , bir devri okuyup öğreniyorsunuz.

Bence İlber Ortaylı Mustafa Kemal’in en çok askeri dehası üzerinde durmuş. Zaten kitabı okuduktan sonra “ben de çok çalışıcam” şeklinde gaza gelmeniz mümkün. Şimdiye kadar koşulsuz şartsız bağlandığımız Ulu Önderimiz, aslında müthiş çalışkan bir insan ve arkası boş bir sevgiyle bağlanmadığınızı görüyorsunuz. Herşeyden önemlisi bu insana neden bu kadar saygı duyulduğunun da çok güzel bir özeti.

Elbette sizin de okumanızı çok isterim o yüzden içeriğe çok girmiyorum ama beni en çok şaşırtan noktalardan bir tanesi de Mustafa Kemal’in henüz genç bir askerken Bulgaristan’dan çok etkilenmesi ve ileride devletimiz için de aynı özelliklerin uygulanabileceğini aklına yazması. Bir diğer şaşırdığım nokta, Osmanlı’da erken yaşta kendi ayakları üzerinde duramayan gençlerin hoş karşılanmaması… Atalarımız otuz yaşına kadar ailelerimizle yaşadığımızı bilselerdi acaba naparlardı? J

Atamızı çok seviyoruz ve bu hep böyle kalacak ama bence herşeyden önemlisi onu anlamak, yaşadığı dönemi kavramak ve onu rol model almak. Zaten bizden istediği de bu diye düşünüyorum.

20 Temmuz 2017 Perşembe

Bir Kutu Dolusu Kitap!

“Sorumluluk bir şeye göz kulak olmanız gerekmesidir.O şey onu görmediğinizde bile hep aklınızdadır, çünkü sürekli onu düşünürsünüz.Onun güvende olduğundan emin olmanız gerekir, ne yaparsanız yapın ona göz kulak olmalısınız.Uğraşmak istemediğinizde bile o şeyin iyi olmasına çabalarsınız.Çünkü bu sizin işinizdir.”

Geçen yıl bu zamanlardı, biryudumkitap’tan haberim oldu. Arkadaşlarla otururken bahsettiler, ben de hemen üye oldum. Açıkçası bana biraz tuhaf gelmişti, ve tuhaf şeyleri sevdiğimi herkes bilir. Bir kere aranmayı ve sorulmayı seven bir milletiz. Her sabah uyandığında mail kutunda senin için bir mail olması düşüncesi çok güzel. Edebiyat da seviyorsan, kaçırmaman gereken bir şey.  Sonra baktım gelen mailler çok kaliteli, ve kısa. Evet, kısa. Yani kısalığı seviyoruz bence özellikle izlememiz için dayatılan 2 buçuk saatlik dizilerden sonra, kısa şeylerin bize ilaç gibi geleceğine inanıyorum. Sabah kahvenizi içerken okuyabilirsiniz bu mailleri. Yollayan kişilere sağladığı tek çıkar onları mutlu etmek olacaktır; çünkü epey özen gösteriyorlar,onu fark ettim.

Neyse efendim, geçenlerde baktım biryudumkitap yeni bir şey yapmış, son günlerde epey popülerleşen kutu hazırlamak olayına girmiş. Aranıp sorulmanın bir ötesi yani, sana sürpriz bir kutu geliyor. Sevinmemek mümkün mü? Bence değil. Kutudan 3 kitap çıkıyor. Edebiyatseverlerin seveceği türde kitaplar. Ben üye olmadan evvel birkaç soru yönelttim kendilerine. Mesela dedim ki ya bende olan bir kitabı yollarsanız? Cevapları hediye edersiniz oldu :)

Ben de Temmuz ayı kitaplarını inceleyip, kutu aboneliğimi başlattım. Bu vesileyle sizlere bu ay kutumdan çıkan tatlı kitaplarımdan bahsetmek istiyorum.
Benim okumayı seçtiğim ilk kitap; Benim Adım Leon oldu. Özellikle neden onu seçtiğimi bilmiyorum. (Diğer kitaplar Farfara ve Yakup’un Renkleri, gelecek zamanlarda onlardan da bahsederim diye umuyorum). Benim Adım Leon sessizce dokunan kitaplardan bence. Duygusal bir insansanız kayıtsız kalmanız ve kitabın sizi içine çekmemesi olanaksız. 80li yıllardan başlıyor kitabımız, Leon’un kardeşinin doğduğu günde. Bu arada kardeşi ve Leon’un babaları aynı kişi değil, ve anneleri de bağımlı biri. Parçaları zamanla siz dolduruyorsunuz. Leon bir siyahi. Bu yüzden yaşadığı ayrımcılıklara çokça şahit oluyoruz kitabı okurken.  Onun dışında zaten annesi bir bağımlı ve bu sebeple kardeşi bir başka aile tarafından evlat ediniliyor. Bu kadar olumsuzluğun içinde Leon’un istediği tek şey annesi ve kardeşiyle bir arada olabilmek ve toplum tarafından kabul görmek.

“O olabilirim anne” diyor.”Geri dönüp beni alabilirsin,ben de bazen o olabilirim.”

Leon içinden böyle söylüyor. Çünkü kendisi siyahi ve kardeşi beyaz. Ayrımcılığı iliklerine kadar hissediyor.Kitabı okurken onu bağrıma basmak istiyorum, ve sayfaları çeviriyorum…
Öfkelendikçe öfkelendiği kişilerden birşeyler aşırmaya başlayan Leon’un durumu aslında pek de iyiye gitmiyor. Ama yaşadığı şartlara göre yine de iyi bir insan bence :) Çünkü bir çocuğun dengesizlikler ve stabil olmayan durumlar içinde büyümesi ne kadar sağlıklı? Kitabı okurken sürekli kendime sorduğum soruydu. Kardeşinin siyahi olmaması ve Leon’dan önce evlat edinilmesi de yine kitabın sessizce dokunup kızım sana söylüyorum gelinim sen anla dediği bir nokta diye düşünüyorum.

Yazar Kit De Waal zaten 15 senelik bir tecrübeyle bu kitabı yazdığı için, nedense bir komşudan dinliyormuş gibi okudum kitabı. Yazdığı öyküler de ödüllüymüş. Bu kitabı okuduktan sonra öykülerine de şans  vermek gerekebilir zira uzun zamandır hikayede boşluklar olmayan bir roman okumamıştım.(Hikayedeki kopukluklardan ya da kafama birşeyler takılmasından nefret ederim;ikna olamamak kötüdür.)

Kısacası kutumun ilk kitabı beni pişman etmedi. Tekrar görüşmek dileğiyle :)


“Leon herkesin gözlerini sırtında hissedebiliyor.”

8 Şubat 2014 Cumartesi

Ölmeden Önce Okunması Gerekenlerden 30 Kitap- I Bülbülü Öldürmek

Bu yıl aslında çok eğlenceli (kimine göre aynı ölçüde sıkıcı) geçecek. Çünkü ben çok tatlı bir idda ile

karşınızdayım. Ölmeden önce okunması gereken 1001 kitap listesini bilen var mı? Buyrun,link:

http://www.idefix.com/kitap/dis_urun_elestiri.asp?did=0

Bu listeden kendime 30 kitaplık bir mini liste oluşturdum. Sonrasında da beni gaza getirecek ve

inadımı önplana çıkartacak bir şey ile bunu tamamladım : İddiaya girmek! Bakalım,eğer bu 30 kitabı

tamamlayabilirsem, yıl sonunda büyük ödül benim olacak.

Serinin ilk kitabı Bülbülü Öldürmek idi. Çok uzun yıllar önce okumuştum, fakat unutmuş olduğum

yerler vardı. Şimdi bu vesileyle tekrar okumak istedim. Güzel okunuyor aslında. Çünkü hikayeyi

küçük bir çocuğun ağzından dinlemek çok keyifli. Tekrar söylüyorum, mizah kitabı güzelleştiriyor.

Ufak bir miktarda da olsa öyle. Bir çocuğun ağzından dinlemek iste, gerçek ve son derece doğal bir

mizah katıyor. Başka türlü bir samimiyeti başka bir yerde bulmak mümkün değil.

Mesele 1930'ların Amerikasında geçiyor. Esasen bir çok mesele var. Hepsi arka planda, hepsinden

çıkarılması gereken bir şey var. (İşte en sevdiğim!) Fakat esas olan o zamanın Amerikasındaki

ayrımcılık. Tecavüz davasından yargılanan bir siyahi,ve kasabayla mahkemenin ona karşı olan

tutumu. Kesinlikle vakit ayırmaya değecek bir kitap. Üzerinde düşünüp sindirilmeye çok müsait.

Çocukların en büyük talihi, görgü ve anlayış seviyesi o dönem kasabasının çok üzerinde olan bir

babaya sahip olmaları. Anlayışlı,bilgili ve ömür boyu gururunu içinizde hissedebileceğiniz bir

babaya sahipler. Kasabanın hikayelerini okurken insan kendini gerçekten oradaymış gibi hissediyor.

Okurken kendinizi sinirlenirken, heyecanlanırken, taraf tutarken ve hatta oh olsun derken

bulabilirsiniz. 

Size kitaptan şirin bir alıntıyla veda ediyorum ve ikinci kitabımı bekleyin diyorum.

"Boo'yu zaptetmek için Bay Radley'in ne gibi önlemler aldığını kimse bilmiyordu, ama Jem çoğu zaman onu yatağına zincirle bağladığını tahmin ediyordu. Atticus ise hayır demişti, o tür bir şey değildi, insanları gölgeleştirmenin başka yolları da vardı."

27 Ocak 2014 Pazartesi

Hatalar Hatalar Hatalarımız



Yazacaklarım nedense tam uykuya dalmadan önce aklıma geliyor. Sabaha da aklımda kalanını yetiştirmeye çalışıyorum. Gece beynimde dönüp duran cümle ve de aynı zamanda bu hafta okuduğum en mantıklı cümlelerden biri. Hatalarının seni tanımlamasına izin verme. (Hangi kitapta okuduğumu söylemeyeceğim.)

Bu hatayı yapıyoruz hep. Hata yapanlar, hata yaptığını düşünenler bilir. Yanlış insanlar,yanlış kararlar ve yanlış zamanlar illa da bizim suçumuz olacak değil ya. Öyle olması gerekmiştir,öyle olmuştur. Değişime inanmak gerek. Eğer gerçekten istiyorsanız. (Değişime inanın ama değiştim diyene de inanmayın)

Yıllar önce yaptığımız bir hatanın,bugün,şu an şu dakika bizi etkilemesine neden izin verelim? Bazen öyle bi oluyor ki, iki hafta önce yaşadığımız bir dialog bize şu an çok saçma geliyor. Şu an olsa belki başka bir yanıt bile verirdin. Çünkü o 2haftada kazandığın tecrübe bile seni bir yerlere götürebilir.

Şimdi de yıllar yıllar önce yapılmış o hatalara kapılıp gitmek yersiz. Onlara kapılırken şu anı kaçırıyoruz. (ağzıma yüzüme vurdular çünkü klişe yaptım)

Yoo hayır, bazen de sadece klişedir hayatımız, daha fazlasını yapamazsın. O yüzden bu klişe cümlelere de bazen kulak vermek gerekir. Bugün artık hatalarınızın sizi tanımlamasına izin vermeyin.Evet onları sevin çünkü onlar sizin güzel hatalarınız, hepsinin dersini aldınız ve rafa koydunuz. Artık kurcalamayın. Vakti geldiğinde de belki tozunu alırsınız.

22 Ocak 2014 Çarşamba

İlk 3 Kitap

Benim için kitap okumak artık sevdiğin kitapları okuyup keyif almaktan çıktı. Yeni çıkan kitapları da
sırf merak ettiğim için okuyorum. Bu yıl o yüzden önce Marc Levy'nin yeni kitabını okudum. Ardından da Elif Şafak'ın son kitabını. Marc Levy'i hazırlıkta keşfetmiştim ve kitabın içindeki o mizah duygusunu seviyorum açıkçası. Sırf bunun için bile okunur. Ama başıma bişi gelmicekse o kadar da büyük bir Elif Şafak hayranı olduğumu söyleyemem :)
Son olarak da Etgar Keret'ten Nimrod Çıldırışları'nı okudum. Yıla böyle giriş yaptık anlayacağınız.

Başta bahsettiğim gibi Marc Levy severim gerçekten,kendinize bir şey katmak için okumazsınız ama biraz dinlenmeye ve eğlenmeye ihtiyacınız varsa okunur. Son kitapları için çok beğendim de diyemem açıkçası. Geçen yıl bu zamanlar İlk Gün ve İlk Gece çıkmıştı. Çerezlik gibi ama nerde o ilk yazdığı kitaplarının büyüsü :) Tabii şahsi kanaatim.

Okurken keyif aldığım yerler karakterlerin nükte sever karakterler olup sürekli birbirlerine laf sokmaları.

Bir de biz Türkler olarak yabancı kitapların içinde bizden bahsedilmesini merak etmişizdir. Dünya haritasında sürekli Türkiye'yi aramamız gibi :) Kitabın büyük bir çoğunluğu da İstanbul'da geçtiği için biraz merak uyandırıyor doğrusu. Onun dışında alelade diyebileceğim bir kitaptı.

Ustam ve Ben için uydurmasyon kelimesi doğru olur,yazar kendi de söylemiş zaten hayalgücü tavan yaptı diye. Bir link var, kitaptaki mantık hataları bir mimarın gözüyle verilmiş merak edenler buyursun okusun:

http://www.arkitera.com/gorus/index/detay/mimar-gozuyle-elif-safakin-son-romani--ustam-ve-ben/449

Zaten koskoca meslek dalı için 3-4 senelik bir araştırmanın yeteceği düşüncesi de ilginç. Kitabın su kaldırır tek tarafı tarihten pek anlamayanlar için (ben!) kabataslak bir şema çizmesi. Hikaye de aslında sürükleyici ama gerçek olmadığını bilince pek bir anlamı kalmıyor,nihayetinde elinizdeki tarihi roman. Sonu adeta bir Ruhi Mücerret! :)

Etgar Keret'i bilen bilir! (Bilmeyen de kendi gibi bilir demeyeceğim) Kendisi kara mizahın temsilcisi. Kitabın içinde bir sürü ufak hikaye var. Açıkçası kimisi aklımda kaldı kimisi kalmadı. Kimisini çok düşündüm ve beğendim,kimisini de beğenmedim. Laf yapıştırmaları,laf sokmaları yer yer zekice bulan bir insan olduğum için bazı yerler çok hoşuma gitti ve beni düşündürdü. Örnek geliyor:






Benim doğru dürüst okuduğum ilk Etgar Keret kitabıydı.Absürd denilince artık aklıma Etgar Keret gelir. Bence bir yolu yordamı var bu kitapları okumanın. Yani tıpkı absürd diziler gibi. Yani içinde hikayeler var dedim diye Alice Munro, Sait Faik falan aklınıza gelmesin e mi :)

İşte yıla böyle giriş yaptık. Bol okuduğumuz,ufkumuzu geliştirdiğimiz bir sene olsun.



28 Aralık 2013 Cumartesi

2013ün son bloğu

Ben her sene sonu bişiler karalamaya çalışırım.

Zaten yılın her saati de öyle çok yazdığım görülmemiştir. Ama her sene sonu ve başı yazmak çok

eğlenceli olabilir,duruma göre. Malumunuz yıl sonunda kararlar alınır,hep yazılır çizilir. Hiç biri de

uygulanmaz.

Geçen hafta Hürriyet gazetesinde Ece karakterinin maceralarının anlatıldığı köşede gördüğüm bir şey

çok dikkatimi çekti. Ece herkese yıl sonu kararlarını sordu ve hepsine dudak büktü. Kendisine kararı

sorulduğunda ise ben 2000 yılına girerken aldığım kararlarda kaldım dedi.

Valla fazla kilolarımı kafama taktığım yıl hangisiyse ben de orda kaldım.Ders notlarımın oluşturduğu

depremden hiç söz etmiyorum bile. Hayatımda elle tutulur gözle görülür tek şey her yıl okuduğum

kitap sayısının katlanarak artması. O da benim kendime faydam, hatta yer yer faydasız bir eğlence,

kime ne. Neyse işte kısacası bu yeni  yıl kararlarıyla çok fazla da kafayı yemeyin diyorum.Kendimizi

bildiğimiz sürece her yıl bizim için

güzel şeyler yaşamak ve güzel anılar biriktirmek şansı var :)

2013 iğrenç bir yıldı bence. Bir çok ölümler oldu. Kavgalar kıyametler. Sert bir yıldı. Biz zaten

ailecek hasta olarak geçiş yaptık bu yıla. Vasiyetimizi yazmak üzereydik ayrı ayrı. O yüzden ben

2014ü çok daha fazla bir umutla bekliyorum ama eminim bir çok insan da o şekilde bekliyor. Çünkü

bu yılı çok seven bu yıla acayip bağlanmış bir topluluk görmedim henüz. (Bu yıl evlenen mıçmıçlar

hariç :D )

İşte kısacası yıl yıldır, haydi 12 aya bir yıl diyelim demişler. Biz de her gelenini kutluyoruz,

birbirimize iyi dua ve dileklerde bulunuyoruz. Zaten insanoğluna kutlama var de, hediye alınacak de,

karar listesi yapılacak de. Maşallah hemen önde koşuyoruz. Eh şimdi bu psikolojiden çıkmak olmaz.

Bence her yıl alınacak kararlar değil de, her yıl cilalanacak kararlarımız olsun. Mesela iyi insan

olmaya devam edelim. Bunun anlamı çok büyük. İyi bir bilmemne olmak değil de bence mesele iyi

insan olmak. Devamı oradan gelir.  Bir de bence bir şeyi yapmış olmak için yapmak insanın

kendisine  en büyük kötülük. Yaptığımız şeylerin hakkını verelim 2014'te (de).

Şimdilik benim yeni yıl hakkında söyleyeceklerim bunlar.Diyete giricem o fazladan 5 kiloyu vericem

notlarımın hepsi AA olcak falan gibi kararlar da varsa onlar zaten Şubata zor çıkıyor :)Sevgiler ve de 

tatliş yıllar dilerim.


13 Ekim 2013 Pazar

Jason ve kişisel problemlerim üzerine

Bu ruh hali geçmeden ve bu kitap bitmeden bu blogu yazmalıydım.

Bulut Atlasını biliyoruz di mi? İşte şu an okuduğum kitap Bulut Atlası'nın yazarının kitabı ama, hiiiç öyle bilimkurguyla falan alakası olmayan bir roman. Adı Siyah Kuğu Parkı. Bu kasabada yaşayan 13 yaşındaki Jason Taylor'un iç dünyasına şahit oluyoruz bu kitabı okurken.

Jason,pepeme. 13 yaşında bir erkekseniz ve pepemeyseniz hayat gerçekten çok değişik. İnanın okurken sinirlendim ve bilgisayarın başına geçtim.Bu yüzden bu kitapla aramda kişisel problemler oluştu diyorum.

Jason derste 9x11=? sorusuyla karşılaştı. Cevabın doksan dokuz olduğunu bildi,ama iki tane arka arkaya d ile başlayan kelime söyleyemeyeceğini anladı,pepemeliğinden ötürü.Öğretmeni ona sordu ve Jason cevaba 101 dedi.(arkadaşlar,101 sayısını okur okumaz içiniz kanamaya başlıyor :( ) Sırf kimse onla dalga geçmesin diye. Allah'ım,çocukken bu kadar acımasız mıydık sürekli dalga mı geçerdik diye sorguluyorum okurken. Şu olayın anlatıldığı paragrafı unutmam mümkün değil artık.

Bir de anne ve babasıyla problemlerim var.Bu kadar bencil iki kişi (bu kadar bencil iki roman kahramanı desem daha doğru,malum roman kahramanlarıyla yaşıyorum) görmedim. Cidden anne baba olmak zor tamam ama, bunu anne baba olmasan bile yapmazsın başkasına. Çocuklarını sürekli küçük düşürüyorlar, toplum içinde alay ediyorlar.

Her şeyden önce şunu bilmeliyiz ki Jason çok saf ve temiz bir çocuk. Ama 80li yılların ergenleri herhalde canavardı ki,Jason böyle acılar çekiyor şu an.

Kitabı okumaya devam ediyorum, merak içindeyim.